2 Ocak 2015

2014'ün En İyi Albümleri

Yılı arkada bırakırken bu yıl dinlediğim ve en sevdiğim albümleri de sıralamayı istedim. Bu listeyi daha büyük bir listenin parçası olsun diye yaptım aslında ama bu yirmi albümlük sıralamanın da burada olması hoş olur diye düşündüm. Güzel işler vardı bu sene, en az sinema kadar zengin. Uzun zamandır beklediğim albümlerden bazılarına kavuştum, bazıları da sürpriz oldu. Bazı işler beklentimden fazla iyiydi, bazılarıysa fazla kötü, bazıları ise sürpriz şekilde baştan çıkarıcı. İşte bu beklentiler ve sürprizler ışığında böyle bir liste yaptım.


     1. Paolo Nutini - Caustic Love

Paolo Nutini’nin üçüncü stüdyo albümü olan Caustic Love yaklaşık 5 yıl aradan sonra geldi ve önceki albümlerine göre müzikal anlamda çok daha ilerlemiş olarak karşımıza çıktı. Önceki iki albümünde de daha çok vokalleriyle öne çıkan Nutini, bu defa geliştirdiği vokalinin yanında şarkılarını oturttuğu müzikal tabanla da öne çıktı. Öne çıktı da çıktı. Sahiden ilk dinlediğim andan itibaren kopamadım, hala bayıla bayıla dinliyorum. Şiddetle tavsiye edilir. Hiç boş şarkısı yok. 




     2. Black Keys - Turn Blue 

Son yılların en yetenekli isimlerinden olan Black Keys, El Camino güzelliğinden sonra Turn Blue ile döndü. İyi ki de dönmüşler. Feverın albümden önce yayınlanan ilk single olarak radyolarda çalmasının ardından diğer şarkıları da çok geçmeden dinleyebildik. Meğer ilk dinlediğim ve sevdiğim parça, albümün en kötü parçasıymış. Uzun ve yüksek beklentiden sonra böyle güzel işler duymak muazzam oluyor. Açılış şarkısı olan Weight of Love daha iyi olamazmış sanırım. 




    3. Rise Against - The Black Market

Buram buram aktivizm kokan Rise Against albümü The Black Market, hem şarkı sözlerinin anlamıyla, hem de müzikalitesiyle şüphesiz yılın en iyilerinden. Bu sorumluluk sahibi şarkıları da birbiriyle uyumlu gitar riffleriyle ve nefis vokallerle besleyince ortaya harika bir iş çıkıyor. Aynı zaman diliminde yaşadığımız için çok şanslı olduğumuz bir ekip kendileri. Müzikal anlamda da her seferinde kendilerini geliştiriyorlar, sadece şarkı sözlerine sığınmıyorlar.




     4. The War On Drugs - Lost In The Dream


Bu yılın sürprizlerinden biri belki de The War on Drugs. Grubun müziğinin melodik gücü son albümleri Lost In The Dream’de tavan yapmış. Daha önce de biraz ortaya atılabilmişken bu defa şahane bir iş çıkarmışlar. Hemen her şarkısı kendi içinde şahane bir ahenge sahipken, albümün genelinde de benzer bir bütünlük var. Ama bu bütünlük sağlanırken öyle tekrara da düşülmemiş, ki bu tarz müzik yaparken en kolay hataya düşülen kısım burası. Dinlerken alıp götürüyor derler ya, aynen öyle işte. İnsanı direkt yakalayan türden bir albüm.




    5. St. Vincent - St. Vincent



St. Vincent da bu yılın özel işlerinden bir tanesi benim için. Tıpkı The War On Drugs gibi yıl içinde çok farklı bir yer yakaladı. 2009’daki ilk albümünden kendini belli etmişti zaten. Pop melodileriyle, indie ritmlerini çok güzel harmanlayarak kendi soundunu oluşturdu. Kendi adını verdiği beşinci stüdyo albümüyle de bunu çok net gösteriyor artık. 



     6. Mastodon - Once More 'Round The Sun



Mastodon'un ilk albümlerinden bugüne kadar müziklerinde büyük gelişme gösterdiklerini düşünüyorum. Bundan 12 yıl önce çok yetenekli bir ekipken, artık kendini çokça geliştirmiş ve son yılların yıldız gruplarından biri olmuş durumdalar. Once More Round The Sun da bunu tescilleyen albüm oldu. 



     7. At The Gates - At War With Reality

İsveçin death metal ekollerinden biri olan At The Gates, bu yılın en şahane albümlerinden birine imza attı. Zaten müziklerinde kullandıkları melodik tınılar onları yeterince özel kılıyorken, At War With Reality’de eteklerindeki taşları dökmüşler demek bence çok doğru olacak. Uzun yıllardır beraber müzik yapan toplulukların hala şaşırtıcı işler yapabilmesi beni çok etkiliyor. Denemekten ve yaratmaktan gocunmayan bu tür ekipleri çok daha fazla seviyorum. At War With Realiy de dinleyeni baştan sona kadar alıp götürüyor...



     8. Foo Fighters - Sonic Highways


Sonic Highways, Foo Fightersın üç yıllık hasreti bitiren yeni albümü olarak bu yıl arz-ı endam etti nihayetinde. Şahsen Wasting Light’dan bir adım geride kaldığını düşünüyorum ama çok güzel şarkılar barındırdığı da bir gerçek. Arada geçiş niteliğinde kullanılabilecek şarkılar olsa da anladık ki, Foo Fighters’ın rutin hali bile yetebiliyormuş.



     9. Pink Floyd - The Endless River


Pink Floyd'dan yeni bir albüm yayınlaması bile muazzam bir olay. Albümün temelini 1993de kaydettikleri Division Bell sırasında kaydedip de yayınlamadıkları şarkılar oluşturuyor. Tabii o zamandan bu zamana müziğin kimliği bir hayli değişti ve her ne kadar Pink Floyd markasını taşısa da, bu albüme grubun klasikleriyle aynı muamelede bulunamayız. Bütün bunlar albümüm yetersiz ya da kötü olduğu anlamına gelmiyor elbette. Zamanının efsanesinden, günümüzde yayınladığı iyi bir albüm demek en doğrusu sanırım.



     10. Damon Albarn - Everyday Robots

Blur'un ve Gorillaz'ın yaratıcısı, zamanımızın rol modellerinden biri olan Damon Albarnın klişe tabirle “içe dönük” diyebileceğimiz, elektronik eksene oturttuğu yaratıcı projesi Everyday Robots, yılın ilk aylarında yayınlandı. Bahar aylarında böyle bir albümü dinlemek gerçekten tuhaf hissettiriyor. Albarn’ın zihninden çıkan bu deneysel melodilerin etkisi ise uzun bir süre geçmiyor. 




     11. Rival Sons - Great Western Valkyrie

Rival Sons, kendine özgü sounduyla son zamanların dikkat çeken isimlerinden. Bu yılın en orijinal ekiplerinden biri demeyi istiyorum hatta. Great Western Valkyrie ile bunun sebebini kesin olarak görmüş bulunduk. Farklılık kattıkları gitar riffleri albümü çok güzel bir yere taşıyor. Her ne kadar Led Zeppelin'e benzetilseler de, ben öyle düşünmüyorum. Benzetmeyi çok seven yazarlar olduğu için olur olmadık isimlere benzetiliyor çoğu ekip. Evet, Royal Sons yer yer benzer tınılarda çalıyor olabilir ama genel olarak müzikleri benzemiyor. Hafif bir retro havası estirse de, yeni bir sound olduğunu kısa sürede farkedip albüme kitlenmek pek olası.




     12. Bruce Springsteen - High Hopes

Patronun son albümü tam bir Springsteen albümü. Eski enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen bu şahane adam her albüm yayınladığında günlerce dinliyorum. Müzikalitesini ve enerjisini çok sevdiğim bir iş ortaya çıkarmış yine. 





     13. Beck - Morning Phase

Beckin müziğinin dinginliği her albümünde farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor sanırım. Benzer havadaymış gibi gelse de her albümü kendi içinde harmanlıyor ve müziğinin derinliği de her seferinde artıyor. Bana göre Morning Phase, bu zamana kadar kendisini anlatmaya en çok yaklaştığı albümü. Uzun zamandır kendisinin çalışmalarını dinlerken, bizzat kendisiyle muhtap oluyormuş, onun gelişimini takip ediyormuş izlenimi ediniyorum. Bence bu çok özel bir şey. Beck'in müziğinde çok samimi bir şeyler bulurum hep, hemen her şarkısında, her düetinde beni yakalayan bir yanı olur. Bu yüzden yeri ayrıdır bende.




     14. Sharon van Etten - Are We There


Sharonın Are We There albümü yılın en özgün işlerinden bir tanesi bana kalırsa. Onun özgün ve karakterli şarkılarında özel bir nokta var. Kendini ortaya koyuyor her seferinde. Are We There'de de kendini ve müziğini bilen bir müzisyenin, temelleri sağlam atılmış şarkıları çok olgun bir biçimde nasıl söyleyebileceğini ya da söylemesi gerektiğini görüyoruz.



     15. Leonard Cohen - Popular Problems


Günümüzün en büyük ozanlarından biri olan Leonard Cohenin yeni albümü biraz sürpriz oldu aslında. Belki de kariyerinin son dönemlerinde kimse ondan böyle bir yaratıcılık sergilemesini beklemiyordu. Ama o bizi hala şaşırtmayı başarıyor ve buna yeni melodilerle devam ediyor. Popular Problems da onun ortaya çıkardığı, şimdilik, son harikası. Asla son olmasın...



     16. Sam Smith - In The Lonely Hour

Bu yılın en iyi çıkış yapan isimlerinden biri Sam Smith. Sesini çok iyi kullanmasıyla öne çıkan bu genç adam, şarkılarını da soul ve R&B gibi zor bir çerçevede söylüyor. Çoğu kendi bestesinden oluşan bu ilk albümü de bir o kadar takdiri hakediyor. Geçen yıllarda yer aldığı birkaç düetle adını duyurmuşsa da, kendi besteleriyle öne çıkması bence oldukça değerli. Bu ilk albümü ve kabul etmek gerekir ki, şarkılar arasında bağ bulmakla, aynı şarkıları dinlemek farklı şeyler. Ama Sam Smith ikinci albümüyle bunu kıracak gibi duruyor.






     17. Pharrell Williams - Girl

Geçtiğimiz yıl Daft Punkın kasıp kavurduğu ortama büyük katkı sağlayan Pharrell Williams bu yıl bizzat sahne aldı ve yılın büyük kısmını domine etti. HEm kendisinin, hem de bu albümün kendi türü içerisinde özel bir yere ayrıldığı şüphe götürmüyor. Son yılların dans adamından yılın en öne çıkan albümlerinden birini duymak pek şaşırtıcı değil. Zaten kendisi birçok ismin kariyerini yeniden yapılandırarak çevresine de katkı sağlıyor. Şahane üretkenliğini hemen kaybetmemesi dileğiyle...







     18. La Roux - Trouble In Paradise

La Roux’nun 2009’da yayınladığı ve kendi adını verdiği La Roux albümünden sonra en iyi albümü bu yıl yayınladığı Trouble in Paradise dersem yanlış olmaz. Kendi soundunu oluşturmakta oldukça sağlam bir farklılık yaratan bu kadın sahnesinde ne kadar güçlüyse, bu albümde de aynı öyle.



     19. James - La Petite Mort

Jamesin bu albümü yılın saklı hazinelerinden bir tanesi. Tıpkı Beck ve St. Vincent gibi albümünü kendi içerisinde çok güzel harmanlamış ve bir bütüne oturtmuş. Albümün çok lezzetli şarkılar bulundurduğunu da eklemek gerek. La Petite Mort, tesadüfen rastladığım bir albüm aslında. Bir nevi Sportify'ın hediyesi. Bu yılın kazançların biri olarak görüyorum. Başta albüm kapağı, sonra da şarkılarının ritmi ve düzeni albümü yeterince güzelleştiriyor. James, talihsiz bir isme sahip olsa da sonraki işlerini takip edeceğim.







     20. U2 - Songs of Innocence

    U2'nun bu listede yer alması benim için zor bir karar oldu. İtiraf etmesi daha da güç ama dinledikçe albüm hoşuma gitti. Dünyanın en büyük grubu(!) Songs of Innocence adını verdiği bu albümle birçoğumuzun telefonuna gizlice sızdı. Belki de bu sebepten, mecrubiyetten, dinledikçe kendimi kaptırdım. Ama kendini dinlettiren bir albüm olduğunu inkar edemem. Klasik U2 dokunuşları olsa da, parıltılı bir farklılığı da var sanki. Bu cümleleri kurduğuma hala inanamıyorum. Neyse öyle işte...

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder